Kainatta bir düzen var, bu senin istediğin ve umduğun gibi bir düzen değil, bu kollektif ve topyekün bir cinayet düzeni, hayvansal bir düzen; böcekleri ezen gagalar, balıkları yutan mideler ve ceylanları parçayan çakallar kısacası kainatta sürekli bir mücadele ve acımasızlık var. Huzursa insanın sürekli olarak aradığı ve bulmaya çalıştığı bir umut, insan huzurunu ve umudunu aradığı sürece de mutlu.
Bugünü anlamak için düne bakmanın önemi kaçınılmaz, aynı şekilde geleceği planlamakta geçmişin izlerinden geçmekte, Türkistan coğrafyasından Anadolu coğrafyasına kadar sürekli bir mücadele içerisinde olan Türk milleti, devletin devamlılığına katkı bulunmak için yüzyıllardır çalışmaktadır.
İçerisinde bulunduğumuz seçim sürecinde yapılan açıklamalar sonrasında Türk toplumu, birçok absürd, kendi kültürünün ve yaşam biçiminin dışında olaya şahit olmakta, devletin ve milletin birliği noktasına değil de siyasi karmaşıklık çukurunda kaybolma aşamasına getirilmektedir.
Dünya krizlerinin temelinde kültür uyuşmazlığının yattığı ve diplomasilerin her ne kadar yalnızca menfaate ve güçler dengesine dayanıyor gibi görünüyor olsa da derinlerde kültür uyuşmazlığının da diplomasileri devamlı yönlendirdikleri açıktır. Bu durumda bizi ilgilendiren kısım “Haçlı Zihniyeti” dir. Kilise durdukça bu zihniyette devam edecektir bundan daha doğal bir şey olamaz. Dünyanın döünüşünden bahseden Galileo’yu mahkum eden kilisenin onu affetmekten bahsetmesi ne kadar doğru olabilir ki… Kilisenin ilime uzaklığı tarihiyle yüzleşememesi, kişilerin günahlarını çıkartıp kendi günahlarını ağızlarına bile almamaları bugünde devam etmektedir (1).
Batının ilim düşmanlığı, ilmi Ortaçağda Hıristiyan dünyasına yansıtan ve kiliseyi hür düşünme ortamına iten İslam dünyasının sebep olmasıdır. Kilise, islama ilimi ve medeniyeti getirdiği için düşmandır. Onun açısından ilim ve islam eşittir.
Geldiğimiz noktada bugünde aynı durum Türk İslam savunucularına yapılmakta, Türk devlet geleneği dışında davranışlar sergilenilerek Batı dünyasına sırtlarını dayamaktadırlar. Geçmiş dönem Türk devlet adamları, bilginleri, İslam alimleri yok sayılmakta, Türk- İslam eserleri yokmuşcasına fiili hareketlerde bulunulmaktadır.
Özetle Batı’nın “Sevr” belasını bu sefer içimizdeki gönüllüleri aracılığla ve sanki bizim isteğimizmiş gibi kabul ettirmek yolunda olanlar, Türk Devletinin engin diplomatik tecrübesi ve zengin kültürünün altında ezilecektir.
Uzlaşmacı siyaset, milli iradeyi siyaset aracılığla ortaya çıkarma ve vizyon siyaseti başlıkları altında yapılacak sözlü ve fiili açıklamalar sürekliliğin sağlanması ve Türk toplumunun aradığı sorulara cevap vermede daha etkin olacaktır.
Milliyetçiliğin millete ve onun iradesinin yekvücut olarak temsil edildiği yapı olan devlete verdiği önem, toplumsal değerlerin en üst mertebesindedir. Devlet ve millet kavramları birbirinin devamlılığını temin eden ve birbiriyle eş değer olan bir bütünün iki eşit parçası olarak ele alınır. Bu iki kavramın uyumu ise siyasi kavgalardan uzak millet iradesinin devleti idare etmesini sağlamaya yönelik bir siyaset izlemesine imkan vermektedir (2)
Türk tarihinde milli irade sürekli olarak Türk Kültür coğrafyasında siyasi varlığını sürdürmüş, devlet her daim varolmuştur. Bugünün ve yarının sorunlarına, ülkenin temel problemlerini beyinlerinde netleştirenler çözüm üretenler olacaktır. Mavi vatanı, Kızılelmayı hedef edinenler insanlık ufkunda güneş gibi doğacaktır.
-
Ahmet Rıza Bey, Batının Politik Ahlaksızlığı
-
Prof. Dr. Ruhi ERSOY, MHP’nin Kurumsal Hafızası İçerisinde Kriz Çözen Hamleleri